top of page

İlginç Bir Kitap- Sineklerin Tanrısı



Çok uzun zamandır okumak ve yorumlamak istediğim bir kitabı sonunda bitirdim. Bu kitabı okumadan önce, içeriğini baz alarak birkaç konuşmaya girmiş olmam kitabı benim için merak edilesi kılmıştı. Dahil olduğum konuşmada, kişinin doğuştan mı kötü olduğu yoksa kötülüğü toplum, çevre, aile, arkadaşlar, televizyon gibi çevresel faktörlerden etkilenerek mi kötü olduğu tartışılıyordu. Konuşmalar ise insanın doğuştan kötü olduğu yönünde evrilirken, o zaman da insanın doğuştan kötü olamayacağını savunmuştum ben. William Golding’in Sineklerin Tanrısı isimli kitabını okuduktan sonra ise, eh yine fikrim değişmedi.


Bu etkileyici kitap, yazarın kendi tabiriyle de ‘atom çağı çocukları’ olarak adlandırdığı, yaşları 6 ile 12 arasında olan, bir grup İngiliz uyruklu çocuğun savaştan kaçarken uçaklarının düşmesi sonucu bir adada mahsur kalmalarını konu edinmiş. Başlarda başlarında büyükler olmaması ve kurtarılacaklarına olan ümitleri sebebiyle mutlu ve eğlenceli vakit geçiren bu çocuklar, hem duygusal hem fiziksel olarak zamanla değiştikçe, olaylar alıp başını gidiyor. Tabi okurken bize de bol bol sorgulama fırsatı sunuyor.


Kitapta öne çıkan beş karakter var. Adını asla öğrenemediğimiz ve Mina Urgan’ın deyimiyle akıl ve sağduyuyu temsil eden Domuzcuk; sevgiyi, eşitliği savunan Ralph; içindeki iyiliği değil de kötülüğe, geçmişinin de etkisiyle daha çok kulak veren Jack; tamamen iyi özelliklere sahip olan Simon ve tamamen kötü özelliklere sahip olan Roger.


Çocukların birer melekten ziyade birey olduklarını kabul ettiğimizde daha kolay idrak edebileceğimiz bir noktaya götürüyor kitap bizi aslında. Kitap boyunca içindeki iyiyi bir kenara bırakarak kötünün yolunda giden Jack için kafamda hep şu soru dolaştı durdu: Acaba Jack adaya gelmeden önce nasıl bir çevrede yetişti? Aynı soruyu diğer karakterler için de bol bol sordum tabi. Birbirlerine zıt karakterler olan Ralph ve Jack karakterleri aslında hem iyi hem kötü özellikleri olan iki karakter. Bu bir grup çocuk içinde lider özelliklere sahip olanlar sadece Jack ve Ralph. Peki o zaman neden Ralph iyiden, güzellikten, barıştan, mantıktan yana yolunu çizerken, Jack tam olarak bunların tam tersi yönde yolunu çiziyor? Eğer bizler doğuştan kötü bireylersek, bu iki çocuk neden farklı düşünce biçimlerine sahip? Jack adaya gelmeden önce de zorba bir kişiliğe sahip ve adaya geldikten sonra işler daha da çığırından çıkarak vahşete giderken olaylar, aslında birbirine bu kadar benzeyen iki karakter neden bu kadar farklı? İnsan doğuştan kötü olsaydı, Ralph de Jack’inki gibi bir düşünce tarzına sahip olmaz mııydı?


‘Sineklerin Tanrısı’ bana öyle tanıdık geldi ki, bütün bu iyi ve kötü çatışmasının yanında, insanın gittiği her yere vahşet ve yıkım götürdüğü gerçeği bir kez daha yüzüme bir tokat gibi çarptı. Domuzcuk ve Ralph’in, doğruyu, aklı, mantığı ve iyiyi savunurken doğaya vermedikleri zararı, faşist bir lider olan Jack ve onun korkak takipçileri bütün adayı yakarak verdiklerinde, bu durumun aynısının günümüz gerçekliği olması beni utandırdı. Başımıza gelen korkunç liderlerin eşliğinde sesimizi her çıkarmayışımızda doğaya verdiğimiz zarar, Jack ve takipçilerinin yaptığıyla eş değer değil de nedir?


Bu kitapla ilgili söylenecek daha çok fazla söz, insan doğasıyla ilgili yapılacak çok fazla çıkarım var. Mina Urgan gibi kıymetli bir edebiyatçımızın çeviri ve sonsözünden bu kitabı okumanızı öneririm. Benim yazamadıklarımı okuyarak görmeniz dileğiyle. Sağlıcakla kalın.

25 görüntüleme1 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
Yazı: Blog2 Post
bottom of page