top of page

Cowspiracy, Sürdürülebilirliğin Sırrı



Netflix'de yayınlanan bu belgesel, doğaya verdiğimiz zararların en büyük ve en bahsedilmeyen sebebini ele alıyor. Çevreci örgütlerin fon kaybetmemek amacıyla ele almadığı bu sebebi araştırmak da sorgulayan başka çevreci zihinlere kalıyor. Değişim için önce kendimizden başlamalıyız mesajını aldığım bu belgeseli izlerken doğaya verdiğimiz zararı her gün gözü kapalı yapmaya devam ettiğimizi fark ettim. Belgeselde en çok dikkatimi çeken noktalardan bahsetmeye çalıştım fakat değinemediğim çok daha fazla bilgi vardı. Mutlaka izleyin ...


Vegan olduktan sonra öğrendiğim korkunç bilgilerden biri, gittikçe kötüleşen dünya ekosisteminde hayvanların sömürülmesinin büyük bir payının olduğuydu. Gezegenimizi kötü gidişatından kurtarmanın bireysel olarak yapılabilecek en etkili yolunun hayvanları yeme alışkanlıklarımızın içine sokmamak olduğunu anlatan Cowspiracy, Sürdürülebilirliğin Sırrı adlı Netflix yapımı bu belgesel farkındalık açısından bence herkesin izlemesi ve izlettirmesi gereken bir belgesel olmuş.


Belgesel boyunca bizlere eşlik eden iki isim var: Kip Andersen ve Keegan Kuhn. Konuşmaları yapan ve kamera önünde olan Kip Amerika’da yaşayan, ekosisteme verdiğimiz zararın farkında olan ve bunu telafi etmek için bireysel olarak harekete geçmiş bir çevreci. Kip belgeselin başında doğaya daha fazla zarar vermemek için kısa duşlar aldığını, ulaşım için bisiklet kullandığını, geri dönüşüm için çöplerini ayırdığı gibi bireysel önlemler aldığını belirtiyor.


Doğaya verdiğimiz zararlar konusunda bu kadar hassas olan Kip’in belgesel boyunca bizlere de ilettiği bilgileri öğrenmek aslında benim için de baya şaşırtıcı. Kip’in de yaptığı gibi ulaşım araçlarının doğaya saldığı gazlar hem bizler için hem de doğa için olumsuz etkiler yarattığından bizlere bisiklet kullanmanın önemi sürekli bahsedilir. Halbuki bir birleşmiş milletler raporuna göre besi hayvanı yetiştirmek tüm ulaşım sektörünün yaydığından daha çok sera gazı emisyonuna sebep oluyor. Yani et ve süt ürünleri endüstrisi tüm araba, kamyon, tren, tekne ve uçakların egzozundan daha fazla sera gazı üretiyor. Peki bu nasıl mı oluyor? İnekler ve diğer çiftlik hayvanları sindirimlerinin sonucunda önemli miktarda metan gazı üretir. Bu hayvanların ürettiği metan gazı araçların ürettiği karbondioksitten 86 kat daha zararlıdır. Besi hayvancılığı yaparak doğaya en büyük zararı veriyoruz yani.


Çevre kuruluşlarının doğaya zarar vermekle suçladığı başka bir üründe doğalgazdır. ABD‘de her yıl 378,5 milyar litre su, hidrolik kırma yöntemiyle doğalgaz çıkarma işlemi için kullanılan su miktarıyken ABD’deki besi hayvanlarının 128,7 trilyon litre su tükettiği gerçeği var. Yada evlerimizde suyu boşa gitmeyecek şekilde kullanmaya çalışırken su tüketiminin en yüksek olduğu sektörün besi hayvancılığı sektörü olduğu gerçeği bizleri şaşırtabilir. Amerikalıların evde tükettiği su miktarı ABD’deki su tüketiminin sadece %5’ini oluştururken hayvancılık %55’ini oluşturmaktadır. Besi hayvancılığının başka bir zararı ise karbondioksitten metreküp başına 296 kat daha çok küresel ısınma potansiyeli taşıyan nitroz oksitin %65 gibi büyük bir miktarından sorumlu olmasıdır.


Dr. Richard Oppenlander, ‘Comfortably Unaware’ adlı kitabın yazarı ve çevre araştırmacısı, bugünden itibaren hiç yakıt yada benzin kullanmasak bile yine de maksimum karbon dengi sera gazı emisyonları sınırını, yani 565 gigatonu, 2030 yılına kadar aşmış olacağımızı, üstelik elektrik ve enerji sektörünü katmadan sadece besi hayvanlarını besleyip yiyerek bu aşırılığı gerçekleştireceğimizi söylüyor.


Halk Sağlığı California Üniversitesi, Berkeley’de küresel çevre sağlığı profesörü olan Kirk R. Smith “Metan emisyonu miktarını azalttığın zaman atmosferdeki seviye de on yıllarla hesaplanabilecek bir hızda düşer. Bunun aksine karbondioksit, atmosfere salınımını azalttığın zaman yüzyıldan önce atmosferde etkisini göremezsiniz.” demektedir.


Belgeselde değinilen başka bir konu ise okyanuslarla ilgili. Günümüzde 90 milyon ton balık avlanması için büyük ağlarla balık avına çıkılıyor. Büyük ağlarla avlanırken hedeflenen türün yakalanmasının yanında hedeflenmeyen balık türleri de yakalanıyor (Her yıl balık avlarında istenmeden 40-50 milyon köpekbalığı yanlışlıkla öldürülüyor). Eğer aynı uygulama Afrika’da bir savanada yapılsaydı, bir geyik avlamak için yanında filleri, aslanları, zebraları, kaplanları ve daha birçoğunu yakalayıp öldürmemiz gerekirdi ki kimsenin buna izin vereceğini sanmayız herhalde.


Besi hayvancılığından payını alan bir diğer ve en önemli alanlardan birisi de yağmur ormanlarının tahribatı. Besi hayvanlarının yetiştirilmesi ve yem üretimi için her geçen saniyede yarım hektar yağmur ormanı yok oluyor yani bu, her saniye futbol stadyumu büyüklüğü miktarınca ağaç kesiliyor demek. Endonezya ormanlarının başlıca kesilme nedeni palm yağı ve palmiye yağı elde etmek amacıyla 10,5 milyon hektarın kaybolduğu düşünülüyor. Yağmur ormanlarını ya da doğayı koruma topluluklarının sıkça kampanya düzenledikleri palm yağı elde etmek amacıyla kesilen ormanların miktarı oldukça fazla. Bir de besi hayvancılığı için yok edilen orman miktarına bakalım öyleyse. Besi hayvanları yetiştirmek ve yem üretmek amacıyla şimdiye kadar yok edilen orman miktarı 55 milyon hektar.




İneklerin ve diğer büyükbaş hayvanların çıkardıkları gazların ürettiği metan önemli bir neden( günde 150 milyar galon metan gazı). Ama asıl sebep orman tahribatı ve ürettikleri atıklar. Tüm insan nüfusunun ürettiğinden 130 kat daha fazlasını üretiyorlar, hem de hiçbir atık arıtması yapmadan doğaya salınıyorlar.


Belgesel boyunca alanlarında yetkin kişiler doğaya verdiğimiz zarar ve besi hayvancılığı arasındaki büyük bağlantıyı anlatıyorlar. Bu bilgilerin çevreci örgütler tarafından saklanması ya da göz ardı edilmesinin nedenini sorguluyorlar. Hayvancılığın endüstri olarak çok büyük olması bunun başlıca nedeni tabi ki. Bizlerin bireysel olarak yapabileceği başlıca değişim ise yeme alışkanlığımızda yatıyor. Sadece yeme alışkanlığımızı değiştirerek hem haklarını gözetmediğimiz hayvanları korumuş hem de elbirliğiyle yok etmeye devam ettiğimiz gezegenimiz için değişim kişinin kendinden başlar diyerek bir adım atmış olabiliriz.


Dr. Will Tuttle, çevre ve etik yazarı, “On bin yıl önce özgür yaşayan hayvanlar, canlıların %99’unu oluşturuyordu. İnsanlar ise sadece %1’ini oluşturuyordu. Günümüzde ise biz insanlar ve mal olarak sahip olduğumuz hayvanlar canlıların %98’ini oluşturuyoruz. Ve özgür yaşayan yabani hayvanları %2’sini oluşturuyor. Yani dünyayı özgürce yaşayan hayvanlardan çaldık.” demekte. Doğayı hayvanlardan çaldık, hayvanları köleleştirip sömürmeye başladık ve şimdi de doğayı yok ediyoruz. Bir yerlerden yaptığımız hatadan geri dönmeye başlamamız lazım. Tabağımız bunun için güzel bir adım. Tüm canlıların özgürce yaşayabildiği, yeşil bir dünya umuduyla, sağlıcakla kalın…













65 görüntüleme1 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
Yazı: Blog2 Post
bottom of page