top of page

Bitkisel Temelli Beslenmeye Dair Bazı Cevaplar


Yaklaşık iki sene kadar önce vegan bir arkadaşımızı Sivas’ta misafir ettiğimizde vaganlıkla tanışmıştım. O zaman ne detaylı bir araştırma yapmış ne de anlamaya çalışmıştım. Aklımdan ilk geçen düşünce ise ‘neden hayvanları yemiyor ki nihayetinde onlar bizim onları yememiz için yaratıldı’ olmuştu. Hayvanları sadece yeme alışkanlıklarımdan çıkarmak bile saçma sapan bir düşünce gibi gelmiş ve kestirip atmıştım. Vegan yaşam felsefesini benimsemiş arkadaşım ise etli pide yerken bizi vicdanımıza bıraktığını söylemişti. Agresif bir tavır sezmiştim o bunu söylerken ve ne yalan söyleyeyim bu tavrından biraz da rahatsız olmuştum. O yüzden bu yazıyı yazarken de çok dikkatli olmaya çalıştım. Bu yazıyı vegan olun demeye getirmeyeceğim, sadece veganların neden vegan olduğunu anlamlandıramayan benim gibi kişilere yönelik farkındalık oluşturmak için yazacağım bu yazımı.


Veganlık esasında, insan olmayan hayvanların haklarının elinden alınmasını, kullanılmasını, sömürülmesini hayatın her alanında reddetmektir. Yani hayvanların zevk için kullanıldığı sirklere gitmemekten tutunda yine zevk için avlanmak adı altında yapılan katliamı reddetmektir. Yeme alışkanlıklarımızdan hayvanların kullanılıp sömürüldüğü ve en sonunda öldürülmesi sonucu elde edilen yiyecekleri çıkarmak, hayvanlar üzerinde test edilip yine içeriği hayvansal olan cilt bakım ve kozmetik ürünlerini kullanmamaktır. Özetle hayvanları mal olarak görüp kullandığımız her alana ait ürünleri reddetmektir.


Tabi veganlık deyince akla gelen ilk sorular o zaman sağlıklı beslenemeyiz, B12’yi ve proteini nereden alacağız oluyor, en azından benim öyle olmuştu. Düştüğüm yanılgılardan biri ise hayvansal proteinin bitkisel proteinden daha yararlı ve gerekli olmadığını öğrenmemdi. Proteinin asıl üreticileri olan bitkileri tüketerek kendilerine protein üreten hayvanları yemek, direk alınabilecek gıdayı araya aracı sokarak değerini düşürmek biraz da. Aslında bütün proteinlerin kaynağı bitkilerdir, çünkü yalnızca bitkiler havadan nitrojen alma ve o moleküleri parçalama ve nitrojeni aminoasitlerle birleştirip protein üretme yetisine sahiptir. Yani bitki temelli bir beslenmede protein ihtiyacını karşılamak inanın hiç zor olmuyor. B12 ise insanların %70’inde eksik olan ve özellikle nehirlerdeki bitkilerin üretmesi sonucu yine araya hayvanları, balıkları yani, sokarak almaya çalıştığımız bir vitamin. Sağlık için, yani B12 için bolca balık yenmesi gerektiğini söyleyen kişilerinse denizlerdeki balık nüfusunun %90’nını zaten yok ettiğimiz ve denizlere döktüğümüz atıklar sebebiyle yenilen balıklardan alınan B12 yararının, kat kat zararla vücudumuza girdiğini bilmemesi olsa gerek.



Peki hadi anladık hayvan öldürmek istemiyorsun tamam ama, süt ve yumurtayı neden yemiyorsun diye de bir soru geliyor akla ister istemez. O zaman hayvancılık sektörü adı altında yapılan hayvan zulümlerine değineyim. Bir inek yavrusu doğduğunda eğer cinsiyeti dişi ise çiftleşip yavrulayana kadar antibiyotikler, hormonlu gıdalarla, yürümesi mümkün bile olmayan küçücük bir alanda yaşamına başlar. Hamile kalabilecek kadar büyüdüğünde ise bir veteriner yardımıyla yumurtalıklarına sperm yerleştirildikten sonra hamile kalır ve doğumuna kadar bu ineğe yine aynı şartlarda bakılır. İnek doğum yaptıktan sonra doğan yavrunun cinsiyeti dişi ise sütünden ve doğumundan, en son da etinden faydalanmak üzere birkaç gün sonra annesinden ayrılarak, annesinin yaşadığı hayatı yaşamaya mahkum edilir. Eğer doğan erkek bir buzağı ise bu sefer de direk mezbahaya kesime gönderilir. Bakın hayata yeni gelmiş küçücük bir yavrudan bahsediyorum öldürülüyor derken. Tabi bu arada anne inek yavrusundan ayrıldığı için depresyona girer, üzülür, yavrusunu çağırır. Empati yapsak ya en güzeli? Yeni doğum yapmış bir yakınınızın elinden bebeği alınsa ve öldürülmeye gönderilse, anne ağlamaz mı yavrusu için. Hani hayvanlara sanki duyguları yokmuş gibi davranıyoruz ya çoğu zaman. Hıh, işte aynı yeni doğum yapmış tanıdığınız gibi üzülüyor anne inekler de yavrularından ayrıldıkları için. Peki yine yavrusu öldürülmeye gönderilmiş tanıdığınızın memeleri şişmez mi yavrusu için ürettiği sütle. Hıh işte annesinden ayrılan buzağılar antibiyotikli sütlerle beslenirken, bizlere kutular içerisinde gelen sütler de tam olarak bu. Yavrusu için vücudunun ürettiği anne ineklerin sütü. Yani bizler için değil, yavruları için olan süt o. Bizlere söylenen süt çok sağlıklı, her gün bir bardak için sözü ise komple yalan. Bizler kaynatmadan içemeyiz annemizden başka hiçbir canlının sütünü. Kaynatıp içtiğimiz başka yavruların hakkı olan sütler de tüm insanlığın %70’inde alerjik reaksiyona sebep oluyor. Çünkü %70’imizin yavru ineklerin hakkı olan sütlerin içinde bulunan laktoza alerjisi var.


Peki yumurta ne? Son zamanlarda başka bir satış stratejisi çıktı, fark etmişizdir bir çoğumuz eminim. Gezen tavuk yumurtası, organik yumurta gibi şeyler. Neden çıktı bunlar? insanlar tavukların ne şartlarda yetiştirildiğini görmeye başladığı için. Bizde bahsedelim o zaman. Tavuklar doğduktan itibaren aynı ineklerde olduğu gibi dişi ise hormonlu gıdalarla kırk günde büyütülüyorlar (normalde ise 5-8 ay içerisinde büyüyorlar). Küçücük bir kafese sığdırılan onlarca tavuk bir adım bile atamadan kırk günde büyüyerek kesime gönderiliyor. Peki yavru dişi değilse ne mi oluyor? Aynı yavru inekler gibi gagaları kesilerek kesime gönderiliyorlar? Sonra yenilen yumurta sağlıklı, tavuk da protein kaynağı denilerek tabaklarımıza geliyorlar. Yani hayvanların yaşam haklarını elinden almakla kalmıyor, ömürlerini kısaltıp, yaşadıkları kısacık hayatı da eziyete çeviriyoruz. Bunu da sadece alıştığımız yiyecekleri yemeye devam edebilelim diye yapıyoruz.


E hayvanların canı var da bitkilerin canı yok mu diyen kişilere de gelelim o zaman. Hayvanlarda insanlardaki gibi merkezi sinir sistemi denilen bir sistem varken bitkilerde bu yoktur. Yine empati yapmaya gelirsek eğer, hayvanlar da bizler gibi acıyı, rahatlamayı, mutluluğu, korkuyu yaşayabilirler. Bir anneyi yavrusundan ayırmaya kalksak nasıl üzülürse, bir canlıyı öldürmeye ne zaman götürsek öyle korkar işte. Bitkilerde bu durum farkındalığı yoktur. Yaşamlarımızı ise devam ettirmek için yeme zorunluluğu olan bizler için ise en güzeli ve en sağlıklısı ise bitkisel beslenmedir.


Bizler bu ekosistemin merkezinde değil de, içinde bulunan canlılarız. Bence en başta bunu fark etmemiz lazım. Bir çoğumuz hayvanların öldürülmesine de karşıyız zaten. Ne zaman bir atın yada eşeğin şiddet gördüğü bir video yayılsa, Twitter’da ortalığı kaldırıyoruz hayvan hakları yasası çıksın diye. Ya da ne zaman birilerinin kedi ya da köpek öldürüp yediğini görsek, lanetler yağdırıyoruz hayvanı sevmeyen kimseyi sevmez diye. Suçlamıyorum sakın yanlış anlaşılmasın. Doğduğumuz andan itibaren hayvansal gıdalarla büyüyen ve bu şekilde yaşamanın en normal yaşam şekli olduğu öğretilen bizleri. Sadece sorgulamak için bir dürtme bu. Neden geyiklerin avlanmasına, kedi ve köpeklerin öldürülmesine, fillerin vurulmasına, eşeklerin dövülmesine bu kadar karşı çıkıyoruz da, her gün başka hayvanların eziyet görmesine gözlerimizi yumuyoruz?


Veganlıkla ve vegan yaşam tarzıyla ilgili söylenecek daha binlerce söz var. Kimseyi yargılamak haddim değil. Sadece veganları da yargılamak yerine anlamaya çalışın diyorum. Veganlık elitlik yada dantel işi değildir. Hayvan haklarını savunuyorum diyen herkesin ilk kendine baktığı yerdir. Tüm canlıların özgürce ve hakkı olduğu şekilde yaşayabildiği bir dünya umuduyla, sağlıcakla kalın.



"Hem hayvanları sevip hem de onları yemeye devam edemezsin."

31 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
Yazı: Blog2 Post
bottom of page