1792'den Bir Feminist, Mary Wollstonecraft
- dilaraduzenli
- 16 Eki 2020
- 4 dakikada okunur
"

Zaman kadın hareketinde bir devrim yapma zamanı - onları kaybettikleri itibarlarına geri getirme zamanı - ve kadınları insan türünün bir parçası yapma zamanı."
Günümüz güçlü kadınlarından Sheryl Sandberg bize doğal gelen hakların , bizden önce yaşamış kadınların verdiği mücadeleler sayesinde elde edilmiş olduğunu söylemişti bir keresinde. Jane Anger , Anne Knight , Marie Bashkirtseff ve daha niceleri gibi Mary Wollstonecraft'da kadınların doğuştan gelen haklarının kazanılması için mücadele vermiş kadınlardan biridir. Erken yaşta ölmesine rağmen bize ve insanlığa bırakmış olduğu 'Kadın Haklarının Gerekçelendirilmesi' adlı eseri feminist harekete 18. yy'dan itibaren büyük bir katkı sunmuştur.
Eserinin giriş bölümünün ilk paragrafında "Ya doğa insanla insan arasında büyük bir fark gözetmiş yada dünyaya şimdiye dek egemen olan medeniyet son derece taraflı davranmış." diyerek insanların bu eser yazıldıktan 228 yıl sonra bile anlamlandıramadığı düşünceleri cesurca kaleme alma yürekliliğini göstermiş. Kadınların önemsiz arzu nesneleri , aptallık üreten ve yayan bireyler haline geldiğini ve bunun sorumlusunun kadınlara verilen eğitim ve toplumun sivil yapılanması olduğunu savunur. Eğitimi sorumlu tutmasının yanı sıra ise toplumun farklı bir şekilde düzenlenmediği takdirde , sadece eğitimin kendisinden de bir şey beklenemeyeceğini dile getirir.
Bu noktada bende Mary Wollstonecraft ile hem fikirim. Günümüzde kadınlara verilen eğitimin 18. yy'dan farklı ve daha iyi olmasının yanı sıra toplumsal , ataerkil yapı dediğimiz düzen sonucunda olsa gerek hala eşitliği savunmak zorunda bırakılıyoruz. 228 yılda değişir sandığımız kadınların erkeklerin gönlünü hoş etmesi için var olduğu fikrini , hala yıkmaya , değiştirmeye çalışıyoruz. İki yüzyıl önce var olan sorunların , iki yüzyıl sonra hala devam ediyor olması ne acı halbuki...
Yine kitabının başka bir bölümünde " Kadınların zihinlerini geliştirerek onları güçlendirirseniz , kör itaatinde sonu gelecektir; ama iktidar her zaman kör itaat aradığından tiranlarla hazcılar kadınları karanlıkta bırakmaya çalışırken doğru şeyi yapmaktadırlar." demekte. Sadece kadınlar için değil tüm insanlık için bu böyle değil midir aslında ? Sorgulamaması , düşünmemesi , aydınlanmaması , öğrenmemesi istenilen kişiler kendilerinden belki ahlakça daha düşük fakat daha bilgili kişiler tarafından yönetilmezler mi? Belki de bundandır kadınların okutulmaması gerektiğini düşünen kişilerin böyle düşünme nedeni. Yada çocuklara sorgulamamasını söyleyen kişilerin neden böyle yaptığının nedeni . Aslında sorgulamak , düşünmek , araştırmak , akıl yürütmek hepimizin içinde varken özellikle kız çocuklarına yapılan bu hadsiz saldırı köreltmez mi küçücük zihinlerin düşünce ufuklarını? Tüm hayatının evlilik . iyi bir eş , çocuk yetiştirmek olduğu öğretilen bir insan , ne kadar iyi bir dünya vatandaşı olabilir ?
Kadınları ezen bu zehirli düşüncelerden en çok etkilenen ve en masum en suçsuz olanlar ise çocuklar . Mary Wollstonecraft çocukların gönüllerince koşup oynaması gerektiğini , büyüklerinin ayrıntılı talimatları yada dadılarının kesintisiz koruyuculuğu olmaksızın da ayaklarını ve ellerini çalıştırması gerektiğini savunuyor. Günümüz bilimsel araştırmalarının sonuçlarıyla ne kadar paralel tezler savunuyor Mary. Yazısında " Büyükler , yanlış bir biçimde çocuklarının üstüne fazlaca düşerek , doğanın bilgece tasarımlarının karşısına engeller çıkarırlar. Çocuk , özellikle de kız çocuğu bir an olsun kendi haline bırakılmaz ve bağımlı bir kişilik geliştirir- işte bu bağımlılığında normal olduğu söylenir." der. Gerçekten öyle değil midir ? 18. yy ebeveynleri de , 20. yy ebeveynleri de çocuklarının ne oynayacağına , ne giyeceğine , ne konuşacağına karışırlar. Kız çocuklarına bebekler , süslü elbiseler alıp , geleceğindeki hayali kocasını hakkında konuşup durular. Sonrada zaten kız çocukları süslenmeyi , bebeklerle oynamayı çok severler , bu onların doğasında var diyerek küçücük çocukların bilinçaltlarına düşünceler eklediklerini inkar ederler.
Peki bu korkunç durumun sorumluları sadece tiranlar , eğitim , toplumsal düzen midir ? Mary Wollstonecraft kadar benim de suçlu bulduğum bir kesim var ise bu da kadınlardır . Kitabında "Kadınların zihinleri , salt erkeklere bağımlılığa değer vermek üzere biçimlendirildiyse ; bir koca bulduğu zaman kadın kendini amacına ulaşmış hissediyor, gelişmemiş gururu böylesine değersiz bir taçla tatmin oluyorsa , bırakalım o hayvanlar krallığınınkinin üzerinde iş ve uğraşların bulunmadığı dünyasında , kendinden memnun bir şekilde kölelik hayatı yaşasın." diyerek , kadınların da eşitsizlik durumunun sorumlularından biri olduğuna dikkat çeker. Bağımsızlığı yaşamının en güzel armağanlarından biri olarak kabul eden Mary Wollstonecraft " çorak topraklarda yaşamak zorunda olsaydım dahi, en temel haklarımı güvence altına alarak bağımsız yaşamak isterdim." diyor. Özgürlüğünü hayatının merkezine alan bir kadının köleliği kabul etmiş kadınları anlayamaması bana çok anlaşılır geliyor. Aynı dönemde yaşamış kadınların düşünce yapılarındaki bu denli büyük farklar tabi ki bireysel sorgulama ve düşünme sonucu ortaya çıkıyor.
Bu noktada kadınlara yazdığı yazılarla saygısızlık eden Jean-Jacques Rousseau'dan da bahsetmek gerekiyor bence , ki Mary Wollstonecraft'ta kitabında kendisinin argümanlarına yer vermiş bolca. Büyük bir düşünür olarak saygı duyduğum Rousseau'yu ne yazık ki bu konuda hadsiz olarak değerlendiriyorum. Rousseau , bir kadının hiç bir koşulda kendisini bağımsız hissetmesine izin verilmemesi gerektiğini söylüyor ; onun görüşüne göre , kadın doğal kurnazlığını kullansın diye , korkutularak yönetilmeli ve erkek ne zaman rahatlamak istese, ona tatlı bir arkadaşlık sunacak alımlı bir nesne olsun diye , koket bir köleye dönüştürülmeli. Bu düşünce yapısını her kadının , her bireyin hadsizlik olarak değerlendirme hakkı var diye düşünüyorum. Kadınları insan profilinden alıp aşağılık süs nesnesine dönüştürmesi katlanılamaz buluyorum. Dönemin şartlarını düşünmem bile böyle büyük bir düşünür için bu sözlerin ağırlığını hafifletmiyor. Rousseau ve onun gibilerinin günümüz dünyasını ve günümüz dünyası kısıtlanmayan kadınlarını görüp düşünce tarzlarından utanmalarını ne çok isterdim .
Sonuç olarak , kadınların cinsiyetleri sebebiyle ezilmediği bir dünya düzeni hiç var olmamıştır. Geçmiş yüzyıllardan kat be kat iyi olduğumuz savunulabilir belki fakat geldiğimiz nokta yeterli değildir . Doğru , hiç değildir. Hayatın bir çok alanında eşitsizlik gözle görülebilir bir şekilde devam etmektedir. Kalan iyileşmelerin en hızlı şekilde gerçekleşmesi dileğiyle ...
Comments